Behçet Çelik'in İlk Romanı: Dünyanın Uğultusu - Pakize Barışta

Thursday, December 2, 2010 2:49:00 PM

Edebiyat ne soru sorar ne de cevap verir.

Bilinenin aksine, edebiyat aslında konuşmaz da. Dinler sadece, dinlediğini de aktarır sonra.
Edebiyatın dinlediği ve aktardığı, bir boşluğun dolduruluşudur yalnızca. İnsan, hep kendi boşluğunu doldurma çabasında olduğundan, kendi macerasını kendi yaratmak zorunda kalan bir canlıdır. Ve kendi doğumunun ebesi olarak, bu zorunlu varoluşunun çığlığını evrene salar. Edebiyat da, işte bu şaşkınlık sesini, bu bir tür huzursuzluk titreşimlerini dinleyerek, aksiseda olarak gönderir aynı insana. Bu süreç içinde edebiyat, aslında dinlediğini kendi meşrebine göre dönüştürerek ulaştırmış olur okuruna. Sanki ölümsüz olan tek şey edebiyattır bu anlamda; çığlığı, duyguya dönüştüren sadece edebiyattır çünkü.

Hikâyeleriyle tanıdığımız Behçet Çelik, ilk romanı Dünyanın Uğultusu’nda, çoğunluğun (kalabalığın) içindeki tekil kişinin çeşitli kader ortaklıklarına dokunuyor adeta.

Homo sociologicus, mademki bir insani ortaklıktır; o zaman edebiyat da, bu ortaklığın derinlerine doğru ilerleyip –pek çok yazarda olduğu gibi–,  Behçet Çelik’in kalemi aracılığıyla da, bu ortaklığın sırlarından birini ifşa edebilir: “İnsanlar eşit diyenler haklardan, özgürlüklerden söz ediyorlardı, en büyük eşitlik aynı acıyla kavrulmanın ortaklığıydı.”
Edebiyata göre bir insanlık ortaklığıdır bu.
Behçet Çelik dünyanın fiziğinden, sistemin kimyasına, toplumun sınıfsal payandalarına; bireyin garanticiliğinin aslında garantilerini nasıl yok ettiğine kadar uzanan kapsayıcı bir uğultuyu, edebi bir lezzetle önümüze koyuyor romanında; hem de oldukça şaşırtıcı bir sosyo-ekonomik ve psikolojik çalkalanmayla birlikte. Uğultunun içindeki duyulur duyulmaz müzikaliteyi de incelikle edebileştiriyor aynı zamanda.

Romanın başkahramanı Ahmet, bilgisine, işine gücüne güvenen, sınıf atlama değilse de, yükselme hevesi taşıyan bir küçük burjuvadır. Ekonomik kriz nedeniyle işinden kovulduğunda ortada kalır; bu hiç beklemediği durum, önce belli bir sükûnetle karşıladığı, sonraları iç kaosa dönüşen bir ruhi hal olacaktır onun için.
“Bütün kargaşalar doğaldı, azdı hatta. Bunca insanın çoktan birbirini yemesi gerekirdi, gene iyi kötü bir düzen tutturmuştu dünya –savaşı, açlığı, yokluğuyla. Üniversitede aldığı derslerde anlatılanlar buydu belki de. İyi kötü bu düzenin nasıl tuttuğunu, bunu tutturan asli yapıştırıcının, paranın bunu sağladığını anlatmaya çalışıyordu hocaları.”
Dünya, para, işsizlik, bir türlü tutturulamayan aşklar, kendine yabancılaşmanın sonucu güvensizlik ve uğultu... Behçet Çelik, daha önceki yazılarında bize ilettiği şifreleri, Dünyanın Uğultusu’nda oldukça açıyor; artık bir roman yapısı var karşımızda zira. Çatışmalardan ortaya çıkan titreşimlerin duygusal sonuçlarını daha da netleştiren, kristalize eden bir edebi mimariye sahip Dünyanın Uğultusu.
“İster inan, ister inanma. Aynı nehre bir daha girilir. Bir daha yanıp tutuşulur. Daha önce yaşananlar görmezden gelinir, geceler boyu kaçan uykular, kurgular, kuruntular… Hiçbir uğultu çalınmaz kulağa –sadece kalbin ritmi.”
Behçet Çelik’in kalemi, bir başka okumayla uğultuyla uğultusuzluk arasında gidip geliyor bana göre. Yazarın huzursuzluğu kimi zaman büyük bir uğultuya dönüşüyor ve sistemi sorguluyor, kimi zaman da kahramanlarıyla o kadar buluşuyor ve o kadar iyi anlaşıyor ki, kendi boşluğunu edebiyatla dolduruyor; başka çaresi de yok zaten –aslında bu hepimiz için geçerli ya–.

Dünyanın Uğultusu, hayatı çok yönlü kapsayıcılığıyla modern Türk edebiyatında kalıcı olmaya aday bir roman bence. Manalar arasında her türlü mülkiyetin –duygusal olanlar da dahil– açığa çıkarıldığı ve aynı zamanda varoluşun da net olarak tanımlandığı bir edebi altçizme uğultusu Çelik’in romanı.

Yazarın mesajı çok açık aslında: “Korku dolu bir şeydi dünyada olmak.”

Dünyanın Uğultusu, sakin ama edebi örgüsü içinde duygunun birçok halinin karşılaştığı –acıdan tevekküle–şiirsel bir yapıya sahip. Romanda zaman duruyor bazen, hatta donuyor; ama bazen de kıvrak bir edebi çalımla doludizgin uzaklaşıyor insandan.
Behçet Çelik, bu romanıyla hayatımızı aydınlatmaya çalışıyor adeta; ama bu aydınlatma oldukça acılı. Buradaki yerimiz daha fazla şey söylemek için sınırlı. Dünyanın Uğultusu için biraz daha ayrıntılı bir yazıyı, önümüzdeki haftalarda K Dergi’de okuyabilirsiniz.

Taraf, 25.01.2009

Comments

Comments are closed on this post.